Van İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Kültür Sanat

SAVAT GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ

Savat: gümüş işlemeciliğinde bir süsleme sanatıdır. Savat ustası tasarladığı şekli, sanatını koyacağı gümüş eşyanın üstüne kurşun veya sabit kalemle çizer. Bu şekil, Van Kalesi, Akdamar Kilisesi, Hoşap Kalesi olabildiği gibi, Kedi, at gibi figürlere de rastlanır. Çizilen taslağın üstüne usta, çelik uçlu kılcal kalemle büyük bir titizlikle ince kanallar açar.   Bir ölçü gümüş, dört ölçü bakır, dört ölçü kurşun ve biraz da kükürt, 750 derecelik ısıda karıştırılarak savat adı verilen alaşım elde edilir. Daha sonra savat soğumaya bırakılır. Soğuyan kütle toz haline gelinceye kadar önce örs üzerinde, daha sonra havanda dövülür.

Elde edilen savat, gümüş eşya üzerinde daha önce açılmış olan kılcal kanallara iki yolla sürülür. Ya yemeğe tuz eker gibi serpilir ya da boraks ile sulandırılarak çamur haline getirilen savat, boşluklara sıvanarak doldurulur. 

  
Yüksek derecede ateşine tutulur. Isının etkisiyle tekrar eriyen savat, boşluklara iyice nüfuz eder. Bu aşamadan sonra soğuması için bekletilen savat, cilalanarak kullanıma hazır hale gelir. Savatın kökeni Urartular’a kadar gider. Van Bölgesinde, Romalılardan günümüze kadar gelmiş bir süsleme sanatı olan savatın yereldeki adı “sevad”tır. İdeal olan 950 ayar gümüşe savat yapmaktır.

 

ÜZERLİK SANATI

Üzerlik tohumu dağda ve mezarlıklarda yetişir ve yaşken toplanır. İğne, ip, tahta ve kumaş gibi malzemeler kullanılarak meydana bir parça getirilir  bu parçaya buk adı verilir. Üzerlik Van ve çevresinde evlerin, dükkânların dekorasyonunda kullanılmaktadır. İplere dizilip şekillendirilen üzerlik tohumları evlerin süs eşyası haline gelmiştir. Halk kültüründe önemli bir yeri olan üzerliği Van’da bilmeyen yok gibidir. Üzerlik nazar tütsüsü olarak da kullanılmaktadır. Nazar değdiğine inanılan kişi, üzerlik ve tuzun yakılması sonucu ortaya çıkan dumanı içine çeker ve bu şekilde nazardan kurtulduğuna inanılır.

 

VAN KİLİMLERİ

Kilimcilik, Van’da değerini kaybetmeden sürdürülen el sanatlarından biridir. Yörede yaşayan halk, özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında koyunlardan kırktıkları yünleri, iyice yıkayarak, üzerlerindeki pislikleri arındırmakta ve bunları daha sonra kurutmak üzere uygun bir yere sermektedir.


Yünler; yıkama ve kurutma işlemlerinin ardından, yün tarağı adı verilen aletle tarayarak düzleştirilmekte ve teşide ip haline getirilmektedir. İp haline getirilen yünler çıkrık yardımıyla yumağa dönüştürülmekte ve dokuma üretiminde kullanılmaktadır.


Dokuma üretiminde yörede hepik olarak adlandırılan kirkit ve tezgâh gibi geleneksel aletler kullanılmaktadır. Van ve çevresinde yapılan kilimlerde çözgü ve atkı ipi olarak orta kalınlıkta bükülmüş ipler kullanılmaktadır. Böylece kilimlere sağlamlık kazandırılmaktadır. Bunun yanı sıra son zamanlarda fabrika iplerinin de kilim üretiminde kullanıldığı görülmektedir.

Yarım asır öncesine kadar yer tezgâhlarında, büyük ebatlarda, çift kanat (şak) şeklinde meydana getirilen Van kilimleri, simetrik bir görünüme sahip olamamaktaydı. Çünkü bu parçalar geniş olmayan yer tezgâhlarında ya da ıstar adı verilen dikey tezgâhlarda tek kanat şeklinde dokunduktan sonra, ortadan dikilerek birleştirilmekteydi ve bu da simetrinin elde edilmesini zorlaştırmaktaydı.

Günümüzde yapılan kilimler, dikey tezgâhlarda ve daha küçük ebatlarda, tek parça olarak meydana getirilmekte ve bunlar ilikli dokuma tekniğinden yararlanılarak yapılmaktadır. “Standart olmamakla birlikte yöre kilimlerinde 10 cm2 de 40 çözgü ipi, 230 motif atkısı bulunmakta, ilik boyları oldukça kısa tutulmaktadır. Yöre dokumaları yatay, dikey, merkezi ya da diagonal kompozisyonlara sahip şekilde tasarlanmaktadır ve bu kilimlere genel bir simetri hâkimdir.

Van kilimlerinde kullanılan motifler oldukça geniş ve büyük şekilde tasarlanmakta, böylece dokuma yüzeyinde boşluk bırakılmamaktadır. Bu da Van kilimlerinde göze çarpan önemli bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Kilimlerde genellikle tek bordüre yer verildiği görülmektedir. Ancak bazı kilimlerde birden fazla bordür de kullanılmaktadır. Bordürlerde kilim zemininde kullanılan motiflerden farklı örgelerin yer aldığı görülse de bunlar kilimin bütünlüğünü bozmamaktadır.


Van kilimlerinde göze çarpan bir başka özellik ise motifleri genel olarak stilize edilmiş geometrik şekillerin oluşturmasıdır. Her motif ayrı ayrı kareler içerisine alınmakta ve kareler içine işlenen ana motifin içi de ikinci bir motifle dolgulanmaktadır.


Van’da dokunan kilimlerin önemli özelliklerinden biri de, kadınların duygularını yansıtmak için motifleri araç olarak kullanmalarıdır.  Kilimlerde genel olarak kırmızı, siyah, kahverengi, lacivert ve kirli Van beyazı olarak bilinen renkler görülmektedir. Bu renklerin tercih edilme sebebi ise kış mevsiminin uzun olması ve bu süre içersinde oluşabilecek kirlenmeyi saklayabilmektir.

Van ve çevresinde dokunan kilimler onu dokuyan aşirete ya da kullanılan ana motife göre adlandırılmaktadır. Belli bir aşiretin adını alan kilimler bir başka aşiret tarafından dokunsa bile ilk dokuyan aşiretin adı ile anılmaya devam edilmektedir. Bunlar Canbezar, Gülhazar, Lüleper, Gülsarya, Şehvani, Gülgever.



Canbezar Kilimi: Köken olarak Hakkâri yöresine dayansa da Van ve çevresinde de dokunmaktadır. Canbezar “candan bezdiren kilim”, “yapılması güç olan kilim” anlamına gelmektedir.  Canbezar kilimlerin de malzeme olarak yün ip kullanılmaktadır. İplerin boyanmasında doğal boyalardan yararlanılmaktadır.


Gülhazar Kilimi: Bin gül anlamına gelen Gülhazar kilimlerinde, el eğirmesi yün ip kullanılmakta, renkler bitkisel boyalardan elde edilmektedir. Genel olarak siyah, kırmızı, mavi, beyaz renklerin kullanıldığı bu kilimler, ilikli teknikte dokunmaktadır.


Lüleper Kilimi: Lüleper, perleri (kanatları) lüle (boru) şeklinde olan kuş anlamına gelmektedir. Taban döşemesi ve divan kilimi olarak kullanılmak amacıyla yapılan bu kilimler, ilikli teknikte dokunmaktadır. El eğirmesi yün ip kullanılarak yapılan kilimlerde ipler doğal boyalarla boyanmaktadır. Lüleper kilimlerinde kırmızı, siyah, beyaz, yeşil, lacivert gibi renkler kullanılmaktadır.


Gülsarya Kilimi: “Sarya” adlı bir kadın tarafından dokunduğu için Gülsarya olarak adlandırıldığı söylenmektedir. Van’da ikamet eden Queşuran aşiretine bağlı bir kız, Hakkâri’de yaşayan ailesine karşı büyük bir özlem ve hasret taşıdığından, dokuduğu bu kilime, doğduğu ortamın hasretine bağlı olarak “Gülsarya” ismini vermiştir. Gülsarya, Qeşuran aşiretinin gülü anlamına gelmektedir. Kilim “eli belinde” ya da “gelin kız” adı verilen motiflerle diagonal şekilde dokunmaktadır. Aynı motiflerle işlenmiş olan kilimler böylece “Gülsarya” ismiyle bugüne kadar gelebilmiştir.


Şehvani Kilimi: Şehvan isimli bir ağa bir motif görür ve çok beğenir, bundan dolayı bu ağanın beğenmiş olduğu bu motifle meydana getirilmiş kilimlere Şehvani denmiştir. Yörede şehvani kilimleri “lapik” ya da “tiyari” olarak da adlandırılmaktadır.


Gülgever Kilimi: Gever büyük, geniş ova anlamına gelmektedir. Bu kilimde kullanılan güller büyük olduğu için bu adı almıştır. Yani “Gever’in geniş gülü” anlamındadır. Bu isimle anılan kilimlerin farklı kompozisyona sahip örnekleri mevcuttur. Bu kilimler yoğun olarak Hakkâri aşiretlerinden biri olan Ertuşilerin bir kolu olan Kaşuranlar tarafından dokunduğu için Kaşuran kilimi olarak da anılmaktadır.


Gevdan Kilimi: Gevdan Hakkâri’de bulunan bir aşiretin ismidir. Ancak bu aşiret Van iline yerleşerek bu adla anılan kilimi meydana getirmiştir. Taban yaygısı olarak, ilikli teknikte dokunan bu kilimlerde çözgü ve atkı ipi olarak el eğirmesi yün ip kullanılmaktadır. İplerin boyanmasında bitkisel boyalardan yararlanılmakta olup en çok kırmızı, siyah, mavi ve Van beyazı olarak adlandırılan renklerin tercih edildiği görülmektedir. Bu kilimlerde akrep, şimkubik (gelin topuğu), elibelinde, bülbülyuvası motifleri kullanılmaktadır. Ayrıca bordürlerde altıgen biçiminde geometrik şekiller ve tarak motifleri yer almaktadır.

Van Kilimleri Motifleri

Van kilimleri tarih boyunca Anadolu insanının doğa, tarih, kültür ve inanç dünyasının yansıdığı eserler ölmüştür. İnsanlar, korkularını, beklentilerini, hayallerini, umutlarını, tarihten süzülüp gelen motiflerle kilimlere işlemişlerdir. Binlerce yıllık birikimin eseri olan motifler, birçok medeniyetten yansımaları barındırmaktadır. Adeta birer medeniyetler sergisidir, Van kilimi motifleri.


Eli Belinde Motifi: Tarih öncesi dönemlerde erkeğin üremedeki biyolojik rolü anlaşılamadığı için, dişilerin tek başlarına insan yavrulayabildiği sanılmaktaydı. Bu nedenle ilk insanlar bereket ve çoğalma sembolü olarak gördükleri ana tanrıçayı, putlaştırmış ve tapmışlardır. Anadolu kilim ve halı dokuma tekniklerinde karşımıza çıkan ve “eli belinde” olarak adlandırılan motif, bu heykelciklerle benzer formdadır. Günümüz dokumalarında kullanılan ve ana tanrıça inancının devamı niteliğindeki eli belinde motifi, ana tanrıça ile ilgili düşüncenin, kültürel miras olarak günümüze kadar geldiği gerçeğini ortaya koymaktadır.


Koç Boynuzu Motifi: Antikçağ insanları için boğa, cüssesi ve vahşiliği ile güçlülüğün, etkileyici çiftleşmesiyle doğurganlığın, sabana karşı koşulması ve çiftçilere yardım etmesiyle bereketin sembolü olmuştur. Devamlı tehdit altında olduğunu düşünen insanoğlu, bu tehditlerden korunmak için, bu büyük hayvanın koruyucu bir tılsım olarak taşınmasının ya da işlenmesinin zor olmasından dolayı, boğanın boynuzlarını koruyucu amaçlı kullanmış, bunu evinin kapısının üstüne asmış, muska olarak üstünde taşımıştır.


İnsan Motifi: Çalışmanın ve yaratıcı aklı, ticareti yöneten, düşünen ve üreteni simgelemek amacıyla kullanılan insan motifi, çağlar boyu simgesel anlatım yoluyla günümüze dek gelen bir sembol olmuştur. Anadolu dokumalarında sık sık rastladığımız insan figürleri daha çok erkek ve kız çocuk olarak betimlenmiştir. Doğu Anadolu dokumalarında insan motifi daha çok çocukla ilgili olup, dokuyan kişinin, erkek çocuk beklentisini veya gurbetteki sevgiliyi anlatmakta ya da belli bir kişiyi hatırlamak ve yâd etmek amacıyla kullanılmaktadır.

Bereket Motifi: Bereket ve uğur sembollerinin kullanılmasının amacı; sonsuz mutluluk dileğini ifade etmektir ve bu isteği dile getirmek için koç, boğa, geyik, yılan (bazı türleri), koyun gibi hayvanlar kullanılır. Bitkilerden de ilaç yapımına elverişli olanlar bereketli ve uğurlu sayılarak dokumalara aktarılır. Bu nitelikteki bitkilerin özünde bir gücün saklı olduğuna inanılır ve bu güç uğur kavramıyla özdeşleştirilir. Uğur ve bereket simgesi olarak kullanılan üçüncü kategori unsurlar ise cansız doğa varlıklarıdır (kayalar, sular, dağlar… vs).


Anadolu dokumalarında genellikle koçboynuzu ve elibelinde motifleri ile bir arada yorumlanmakta olan bu motif; evlilik, çiftleşme, üreme gibi kadın – erkek ilişkilerine dair anlamlar içermekte, doğanın yeniden canlanmasını simgelemektedir, bu nedenle de her dönemde Anadolu zanaatçısının vazgeçemediği bir sembol olmuştur.


Yıldız Motifi: Yıldız motifinin en basit formunu iç içe geçmiş iki üçgen oluşturmaktadır. Bu form kare ve haç motifi ile birlikte anlamsal bir bütünlük oluşturarak, evreni simgeler; yani dört dünya ve dört gök bölgesinin simgesel anlatımıdır. Ayrıca beş köşeli yıldız, bir açıdan yedi sayısının sembolizmini paylaşır, bir açıdan da küresel müziğin evrensel uyumunu, gökkuşağının renklerini, gezegenlerle ilgili yedi alanı ve bireysel bütünlüğü sembolize eder. Altı köşeli yıldızlar ise zıtlıkları, evliliği ve evrenin yalnızlığını ve karmaşıklığını ifade edecek şekilde dokumalarda ye alır. Altı köşeli yıldızların (Mühr-ü Süleyman) uğuru simgelemesi amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu anlamların yanı sıra mutluluk, sevgi ve muhabbeti ifade etmek için de yıldız motifi kullanılmaktadır.


Kurt Ağzı (Kurt İzi, Canavar Ayağı) Motifi: İlk insanlar vahşi hayvanlar, şimşekler, fırtınalar, depremler gibi doğal afetlerden korkmuşlar ve bunlardan korunmak amacıyla kurt dişi, yılan kemiği, akrep kuyruğu gibi hayvan parçalarını üstlerinde taşımışlar, dokumalarda da bu mantığın uzantısı olarak vahşi hayvanların stilize edilmiş motiflerinden yararlanmışlardır. İyimserliğin ve korunmanın simgesi olan bu motif, kurdun karanlıkta görebilme yeteneğine sahip olmasından dolayı ışığı ve güneşi de sembolize etmektedir. Yiğitlik, doğru sözlülük, güvenlik, bereket, kahramanlık, güç ve erkeklik sembolü olarak da dokumalarda yer almaktadır.


Yılan Motifi: Anlaşılmaz, gizemli ve sıra dışı sürüngen bir hayvan olan yılan; hayatın kendisini sembolize eder. Yılan doğa oluşumunun başındaki, en eski tanrı olarak bilinir ve doğa güçlerine sahip olduğuna inanılır. Onun hayatı yarattığı ve devam ettirdiği düşünülür. İnsanın ruhunu temsil eder, libidonun sembolüdür. Yılan motifi dokumalarda; kuvveti, ölümsüzlüğü ve dünyanın yaratılışını sembolize eden önemli bir motif olarak görülür ve yaşamı koruyan motifler arasında yer alır.


Akrep Motifi: Anadolu dokumalarındaki akrep motifi dışarıdan gelebilecek kötülüklere karşı korunma amacıyla kullanılan motiflerden biridir ve sembolik olarak şeytanın ruhunu temsil eder. Düşman saldırılarına karşı koruyucu olduğuna da inanılır.


El, Parmak ve Tarak Motifleri: Beynimizden gelen yönlendirmeleri uygulayan el, kuvvet ve faydanın sembolüdür ve tarih öncesi dönemlerde insanların ellerini boyaya batırıp duvara basmasıyla veya elin ayasını duvara dayayıp etrafını boyayarak oluşturduğu el, kötülüklerden korunma, elde etme gibi büyüsel bir motif olarak karşımıza çıkarken, İslamiyet’te özellikle dokumalarda mihrabın iki tarafında Tanrı’ya açılan eller, Tanrı’ya yakarış, Allah ve dört melek, Hz. Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’den oluşan kutsal beşli, Peygamber ve ailesi, Hz. Muhammed ve dört halife, beş vakit namaz ve İslam’ın beş şartı gibi sembolik anlamlar taşıyarak kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra, el, pençe olarak da adlandırılmakta ve kuvvet, ezici güç, saldırma, ani şiddetli atılışı ifade etmektedir. Parmakları simgeleyen beş sayısının kötü göze karşı koruyucu niteliği olan bir rakam olmasından dolayı, el motifi yaşamı koruyan motifler kategorisinde incelenmektedir.


Muska Motifi: Muska ve nazarlık motifleri, belli özelliklere sahip kimselerde bulunduğuna inanılan özellikle savunmasız veya göz alıcı insanlara, evcil hayvanlara, eve, mala, mülke hatta cansız nesnelere zarar veren, bakışlardan fırlayan çarpıcı ve öldürücü bir kuvvet olarak tanımlanan nazara karşı korunma amacıyla kullanılan motiflerdendir. Bu nedenle rengi ve biçimi gözü andıran her nesne, ya olduğu gibi ya da bazı ek öğelerle birlikte nazarı uzaklaştırıcı motif olarak dokumalarda yer almıştır. Genel olarak geometrik bir form olan eşkenar üçgenle sembolize edilmektedir.


İm (Damga) Motifi: Aile, oba, boy, devlet gibi kavramları çeşitli kavramları ifade etmek için Türkler belirli figürleri damga = im olarak kullanmışlar, bu şekilde kişi veya topluluğun var oluşunu simgeleştirmişlerdir. Bu, hem soy ve ailenin adının sürdürülmesini hem de üretilen her türlü eşyanın hangi toplumun kültürüne ait olduğunun nesilden nesile aktarılmasını sağlaması açısından önemli bir uygulama olmuştur. İm (damga) motifi, hayat ağacı motifi gibi ölümsüzlük ve neslin sürdürülmesiyle ilgili motifler kapsamındadır.


Kuş Motifi: Birbirinden farklı anlamlar taşımasından dolayı, dokuma sanatında kuş motifinin önemli bir yeri vardır. Kuş bazen mutluluk, sevinç, sevgi bazen de ölen kişinin ruhunu yansıtmaktadır. Kuş, özlemi ve haber beklentisini anlatmaktadır. Kuvvet ve kudreti simgelediği gibi ölümü de simgelemektedir. Kuş motifi, Anadolu’da bazen kartal, bazen Zümrüd-ü Anka, bazen tavus kuşu, bazen de horoz şeklinde dokuma ürünlerinde kullanılmıştır

Su Yolu (Meander) Motifi: Bu motif, ismini Ege Denizi’ne dökülen Menderes (Meanderos=meander) Nehri’nden almıştır. Yeniden doğuşun, bedensel ve ruhsal temizliğin, yaşamın akışkanlığının ve sürekliliğin, bereket, soyluluk, bilgelik, saflık ve erdemin sembolü olan suyolu (meander) motifi, zigzag şeklinde dokumalara yansımış ve tüm Anadolu dokumalarında sıklıkla kullanılan bir motif olmuştur.


Pıtrak Motifi: Pıtrak tarlalarda bulunan, dikenleriyle insanların ve hayvanların tüylerine yapışan bir bitkidir. Anadolu El Sanatları’nda kullanılan pıtrak motifi, bu bitkinin stilizasyonudur. Pıtrağın üzerindeki dikenlerin kötü gözü uzaklaştırdığına inanan Anadolu insanı, onu nazarlık motifi olarak kullanmıştır. “Pıtrak gibi” deyimi ağaçlardaki meyve bolluğunu ifade etmektedir ve pıtrak motifi bu bağlamda, bereketli olmaları için un çuvallarında, tandır örtülerinde, ekmek üstüne kapanan cicim dokumalarında sıkça kullanılmıştır.

Göz Motifi: Kötü niyetli bir bakışın gözle uzaklaştırılabileceği düşüncesinden hareketle el motifinden sonra nazara karşı en fazla kullanılan motif gözdür ve bu motif Anadolu’da meydana getirilen dokumalarda karşımıza çıkmakta, göz, kemgöz, kötü göz olarak adlandırılmaktadır. İnsanları dışarıdan gelecek kötü niyetli bakışlardan korunmak amacıyla kullanılan motif, geometrik üçgen, kare, eşkenar dörtgen, haç ve yıldız şeklinde, günlük yaşamda kullanılan dokumalarda karşımıza çıkmaktadır.


Çengel Motifi: Çengel motifi, Anadolu dokumalarında özellikle kilim ve halıda çok sık kullanılan bir motiftir. Kötü gözün etkisini yok etmek amacıyla kullanıldığı gibi, dişil ve eril kavramlar arasında bir köprü anlamında kullanılagelmiştir. Kadın-erkek, dağ-vadi, deniz-dalga, rüzgâr-su gibi zıt ve değişik kavramları, düzlemleri hatta odakları birleştiren hareketleri sembolize etmektedir. “S” harfi şeklindeki motif kilim, cicim ve halı dokumalarında dikey veya yatay konumda geometrik olarak stilize edilmek suretiyle kullanılmıştır. Nazardan korunmak amacıyla, sıklıkla, kilimlerin zemin motiflerinin arasına yerleştirilir. Anadolu’da “çakmak, eğri alabalık, küçük karabalık” gibi çeşitli isimler alır.


Hayat Ağacı: Hayat ağacı sürekli gelişen, cennete yükselen hayatın dikey sembolizmini oluşturmakta, sürekli değişim ve gelişim içinde yaşayan evreni anlatmaktadır. Toprağın altında kalan kökleriyle yer altını, alt dalları ve gövdesiyle yeryüzünü, ışığa yükselen üst dallarıyla cenneti ifade etmektedir. Yeryüzü ve cennet arasındaki iletişim hayat ağacı motifiyle kurulmaktadır. Anadolu motiflerinde hayat ağacı “can ağacı” olarak da nitelendirilir ve ölümsüzlüğün sembolü olarak kullanılır. Özellikle selvi ağacı ölümsüzlüğü simgelemekte bunun yanı sıra ruhun göğe yükselişini, “tanrıya ulaşma arzusunu yani ölmeden önce ölümün sırrına ermeyi” de simgelemektedir.


Çiçek Motifi: Tabiatta gördükleri her şeyden etkilenen insanoğlu, çiçeğe ayrı bir önem vermiş, toplumsal ilişkileri anlatmada çiçeği bir araç olarak kullanmış, meydana getirmiş olduğu dokumalarda, kalemişlerinde, kitap süslemelerinde, madeni eserlerde çiçek motifine yer vermiş, kullanmış olduğu her bir çiçeğe farklı anlamlar yüklemiştir. Örneğin; portakal çiçeği ümidi, kadife çiçeği ümitsizliği, horozibiği değişmezliği, lale sadakatsizliği, selam çiçeği âşıkların sevgililerine karşı hislerini anlatmakta, narçiçeği ise meyvesinin cennet yemişi olmasından dolayı kutsal sayılmakta ve dokumalara işlenmektedir.


Keçi İzi Motifi: Eskiçağ’da keçi motifi çevikliği simgelemek amacıyla kullanılan motiflerden biridir. Avcılığı, üretkenliği ve yiğitliği simgelediği gibi, kısırlığa karşı ve cinsel iktidarı arttırmak amacıyla da kullanılır.


Şimkubik Motifi: İçiçe iki altıgen içine yerleştirilen çengel motifinden oluşan şimkubik Gelin topuğu, güzel topuk anlamların gelmektedir.

ÇÖMLEKÇİLİK

Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir. Ham maddesi topraktır. Çömlek ustası sulandırdığı toprağı çamur haline getirip çömlekçi tezgahında istediği şekli verebilmektedir. Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler çimdik, fitil, levha, modeldir. Fırınlarda pişirilerek, sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak, çömlek, testi, vazzo, küp vb. yapma sanatı olarak tanımlanabilir. Anadolu topraklarının bir parçası olan Van’da da seramik sanatının güzel örnekleri verilmiştir.

Van coğrafyasında kurulan uygarlıklara bakıldığında çoğunun seramik sanatı ile ilgilendiğini görmek mümkündür. M.Ö. V. binden bu yana özellikle Urartu Medeniyetine ait seramik örenekleri Van’da  yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılmıştır. Urartu çanak-çömleklerinin bir kısmı kırmızı açkılı çanak çömlekler olarak adlandırılmaktadır. Bunlar saraylarda kullanılmak üzere imal edilmişlerdir. Mezarlarda ve tapınaklarda da bu tarz çanak-çömleklere rastlamak mümkündür. Kâseler, şişkin karınlı küpçükler,  tabaklar, testiler kırmızı açkılı çanak-çömlekleri oluşturmuştur. Urartular günlük hayatlarında farklı türlerde çanak çömlekler de kullandıkları görülmüştür. Günlük hayatta kullanılan bu kaplar daha çok sıvı gıda, şarap saklamak ya da yemek pişirmede kullanılmıştır. Van bölgesinde yapılan arkolojik kazılardan Çavuştepe, Ayanis, Anzaf, Yoncatepe, Karagündüz, Dilkaya gibi merkezlerden çok miktarda Urartu dönemine ait seramikler ele geçmiştir. Bunlar Van Müzesi’nde yer almaktadır.

Orta Çağ ve sonrasında da bölgede seramik üretimi devam etmiştir. 1980’li yıllara kadar Van Gölü kıyısındaki Bardakçı Mahallesinde seramik üretiminin yapıldığı bilinmektedir. Bu mahallede on iki çömlekçi atölyesi ve fırını bulunmuş ve çanak- çömlek üretiminin bu atölyelerde yapıldığı anlaşılmıştır. Üretilen bu eserler sırsız olarak yapılmıştır. Söz konusu olan mahallede günümüze ulaşan bir adet atölye olmasına karşın, çömlekçi fırını bulunmamaktadır. Bardakçı mahallesinde yaşayan bir usta bu geleneği sürdürmektedir. Ancak fırın olmadığından dolayı yapmış olduğu çömlekleri pişirememektedir.